- İçindekiler -
VERGİ BORÇLARINDAN MİRASÇILAR SORUMLU MUDUR?
Miras Hukuku Türk Hukuk Mevzuatı’ nda, Türk Medeni Kanunu üçüncü kitabında düzenlenmektedir. Mevzuatımıza göre borçtan kaçınıp alacaklıyı zarara uğratmak onu mağdur etmek etik bir durum değildir. Bu noktada da özellikle borç mirasçıya intikal etmişse mirasçının borçtan kaçma eğilimi söz konusu olabilir ve bu durum da alacaklının zararına sebebiyet verecektir.
Kısaca miras hukuku bir kişinin vefatından sonraki süreçte artık o kişinin miras bırakan olup malvarlığının, haklarının ve borçlarının mirasçılarına nasıl devredileceğini düzenlemektedir.
Miras hukuku düzenleme alanı bakımından miras bırakanın borçlarının mirasçıya intikalini de düzenlemektedir. Bu noktada yazımızda miras bırakanın vergi borçlarından, mirasçısının sorumlu olup olmayacağını inceleyeceğiz. Makalemizi incelerken aynı zamanda profesyonel hukuk hizmeti almak isterseniz bağlantıya tıklayabilirsiniz. Keyifli okumalar dileriz.
MİRAS, MİRAS BIRAKAN VE MİRASÇI KAVRAMLARINA GENEL BAKIŞ
Türk Medeni Kanunu madde 575’ e göre “Miras, miras bırakanın ölümü ile açılacak ve miras bırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasla ilgili kazandırmalar ve paylaştırmalar terekenin ölüm anındaki durumuna göre değerlendirilecektir.” Miras bırakanın üzerinde tasarruf etmediği kısım yasal mirasçıların kalmaktadır.
Bir kişinin vefatından sonra bıraktığı tüm malvarlığının, haklarının ve borçlarının tamamına miras denmektedir. Burada vefat etmiş ve malvarlığı, hakları ve borçları mirasçıya intikal etmiş kişiye miras bırakan denmektedir. Mirasa tereke de denilmekte olup tereke kavramı daha çok hukuk lugatından doğmaktadır. Mirasın intikali kanun veya vasiyetname yoluyla olabilmektedir.
Mirasçılar, mirasın intikal ettiği kişiler olup yasal mirasçı ve atanmış mirasçı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Medeni Kanunda, sırasıyla yasal mirasçılar şöyledir:
- Altsoy (TMK. 495),
- Ana, baba ve altsoyu (TMK. 496),
- Büyükana, büyükbaba ve altsoyu (TMK 497) ile sağ kalan eş (TMK 499) birlikte yasal mirasçılar olarak kabul edilmiştir.
- Evlatlık (TMK 500) ile evlilik dışı hısımlar ( TMK 498) de durumlarına göre yasal mirasçı olarak kabul edilmektedir.
- Miras bırakanın hiçbir mirasçı bırakmadan vefat etmesi halinde ise, devlet miras bırakanın yasal mirasçısı olacaktır. ( TMK 501)
Atanmış mirasçılar ise miras bırakanın vasiyet yoluyla mirasçılığa atadığı kişiler olup bu kişilerin miras bırakanla kan bağına sahip olmaları gerekmemektedir. Yine Atanmış mirasçılar için Türk Medeni Kanunu (TMK md.516 gereğince “Miras bırakan, mirasının tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir.”
Bir kişinin, mirasın tamamını veya belli bir oranını almasını içeren her tasarruf, mirasçı atanması sayılır.
Mirasçılar, yasal olarak, ölüm anında mirasa hak kazanmaktadırlar. Mirasçılar, mirasçılığın ispatı için mirasçılık belgesi de alabilmektedirler. Mirasçılık belgesi kişiye iki hak sunmaktadır:
- Tereke üzerinde zilyetlik imkanı.
Tereke tespit konusunda hazırlamış olduğumuz makalemizden ayrıca istifade edebilirsiniz:
Terekenin Tespiti Davası ve Temsil Hizmetleri - Tereke üzerinde yapılacak işlem ve tasarruflar bakımından bu kişinin tasarruf yetkisine sahip olduğunu üçüncü kişilere ispat etme imkânı.
Mirasçılık belgesi ile yasal ve atanmış mirasçılar ile vasiyet alacaklılarının mirasçılık sıfatı aleniyet kazanmaktadır. Ve böylece tereke üzerindeki hak iddiaları da kolaylaşmaktadır.
Mirasçıların Yükümlülükleri
TMK md.599/1 gereğince “Mirasçılar, miras bırakanın aynı haklarını, alacaklarını, diğer mal varlığı haklarını, taşınır ve taşınmaz üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.” Bundan mütevellit miras bırakanın vergi borçları da doğrudan mirasçılara geçmekte olup mirasçılar bu borcun ödenmesinden de sorumlu olmaktadırlar.
Mirasçılar arasında, miras bırakanın da ölümüyle beraber bir hukuksal ilişki olan elbirliğiyle mülkiyet doğmaktadır. Buna göre elbirliğiyle mülkiyet mirasçılara tereke üzerinde oybirliğiyle karar verme yetkisi sunmaktadır.
Medeni Kanunumuzda mirasçıların borçtan ne oranda sorumlu tutulacağı belirlenmemiş olup mirasçıların müteselsilen sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Müteselsilen sorumlu olan borçlular sonrasında birbirlerine rücu edebilmektedir.
Miras Hisseleri Oranında Sorumluluk
213 Sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) madde 12 gereğince “–Ölüm halinde mükelleflerin ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçer. Ancak, mirasçılardan herbiri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olurlar.” Bu düzenlemeyle her bir mirasçının, miras bırakanın vergi borçlarından yalnızca kendi miras payları oranında sorumlu olmaktadırlar.
Danıştay 4. Dairesinin E no. 2008/6079, Karar No. 2011/7112 olan 07.10.2011 tarihli kararında da miras hisseleri oranında sorumluluk bakımından şöyledir: “…213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 12 nci maddesinde; hükmü yer almaktadır.
Yukarıda belirtilen Yasa hükmü uyarınca miras bırakanın vergi borçları için her bir mirasçı adına hissesi oranında ihbarname düzenlenmesi gerektiği açık olduğundan bu usule uyulmaksızın yapılan tarhiyatta hukuka uyarlık görülmemiştir…”
ÖLÜM OLAYININ BİLDİRİLMESİ
VUK md. 164 gereğince “Ölüm işi bırakma hükmündedir. Ölüm mükellefin mirası reddetmemiş mirasçıları tarafından vergi dairesine bildirilir. Mirasçılardan her hangi birinin ölümü bildirmesi diğer mirasçıları bu ödevden kurtarır.” Bundan mütevellit VUK açısından ölüm işi bırakma hükmünde olup işi bırakma, olayın gerçekleştiği tarihten itibaren 1 (bir) ay içerisinde bildirim yükümlülüğü işi bırakan açısından uygun görülmüştür. 16. Madde gereğince mirasçılar için bildirim süresi üç ay uzayacağından mirasçıların ölüm olayını bildirme süresi ölümün gerçekleştiği tarihten itibaren dört ay olacaktır. Mirasçılardan birisinin bildirimde bulunması yeterli olmaktadır.
Ölüm olayının bildirilmesi yükümlülüğü her mirasçıya yüklenmiş kanundan doğan bir yükümlülük olduğundan dolayı mirasçılar tarafından yerine getirilmelidir.
Kanun VUK md. 150 ile ölüm olayının bildirilmesini mirasçılar haricindeki başkaca kişilere de yüklemiştir. Bunlar şöyledir:
Aşağıda yazılı resmi makamlarla gerçek ve tüzel kişiler, her ay muttali oldukları ölüm vakaları ile intikalleri ertesi ayın 15 inci günü akşamına kadar vergi dairesine yazı ile bildirmeye mecburdurlar.
- Sulh yargıçları, icra, nüfus ve tapu memurları; Yabancı memleketlerdeki Türk konsolosları veya konsolosluk görevini yapanlar, Mahalle ve köy muhtarları ölümü bildirme ödevi altına alınırken.
- Banka, bankerler ve şirketler ile emanet kabul eden gerçek ve tüzel kişilere ise, ölümün yanında bu ölen kişilerin kendilerinden olan mevduat, şirket hissesi, emanet para ve eşya veya sair suretle alacağının nev'ini ve miktarını da bildirme ödevi yüklenmiştir. Ancak kanun koyucu ölenin borçlarını bildirim zorunluluğu kapsamına almamıştır.
VERGİ BORCU MİRASINDAN KAÇMA/KAÇINMA
Mirasçılar, miras bırakanın borçlarından müteselsilen ve kendi kişisel malvarlıklarıyla sorumlu olmaktadırlar. Vergi borcu da murisin diğer alacak hak ve borçları ile birlikte mirasçılara geçmektedir. Murisin mirasçıya geçen tereke borcu batık olabilir. Yani murisin alacakları vergi borcundan az olabilmektedir. Borca batıklık aktif değerlerin pasif değerleri karşılayamaması durumudur.
Muris tarafından mirasçılara bırakılan tereke mallarının, gerek özel gerekse kamu alacaklılarının alacaklarına geçmemesi amacıyla yapılacak olan tasarruflar bulunmaktadır.
Bunlar:
- Murisin muvazaası:
- Vasiyetname tanzimi
- Mirasın reddi
- Mirasa ıskat
- Miras hakkından feragat
Makalemizde özellikle mirasın reddi üzerinde duracağız.
Mirasın Reddinin Sonuçları Nelerdir ?
Şöyle ki mirasın mirasçılara intikali için mirasçılık şartlarının sağlanmasının yanında mirasçının mirası da reddetmemiş olması gerekmektedir. Örnek olarak Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu Esas no. 2019/948, Karar no.2020/1228 ve 18.11.2020 tarihli kararında şöyledir: “…Anılan dava devam ederken davacı, İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde açmış olduğu dava ile babasından kendisine intikal eden mirası kayıtsız ve şartsız olarak reddettiğinden bahisle reddin tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan davada 10/12/2013 tarih ve E:2013/311, K:2013/1814 sayılı kararla verilen görevsizlik kararı üzerine dava İstanbul 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2018/214 sayılı dosyasında görülmüş ve Mahkemenin 11/07/2019 tarih ve K:2019/393 sayılı kararıyla aralarında davalı idarenin de bulunduğu davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilerek muris …’ın terekesinin borca batık olduğunun tespiti ile mirasın hükmen reddine karar verilmiştir…”
Mirası red süresi 3 (üç) ay olarak belirlenmiştir. Bu süre yasal mirasçılar bakımından miras bırakanının ölümünü öğrendikleri veya mirasçı olduklarını daha sonra öğrendiklerini ispat etmeleri kaydıyla mirasçı sıfatı kazandıklarını öğrendikleri tarihten başlayacakken, atanmış mirasçılar açısından bu süre miras bırakanın tasarrufunu kendilerine bildirildiği tarihten itibaren başlamaktadır.
Red nedeniyle daha önce mirasçı olmayanların mirasçı haline gelmesi halinde önceki mirasçılar tarafından mirasın reddedildiğini öğrendiği tarihten itibaren bu süre başlamaktadır. Mirasın reddi Sulh Mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılabilmektedir. Mirası reddeden kanuni ve mansup mirasçılar hakkında murisin vergi borcu nedeniyle takip yapılamamaktadır.
Mirasın reddinden itibaren mirasçılık kaybedilmektedir. Yasal mirasçılardan birisi mirası reddettiğinde payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi diğer mirasçılara intikal etmektedir. En yakın kanuni mirasçılardan maksat doğrudan doğruya mirasçılık sıfatını kazanan kişiler olmaktadır.
Mirası reddeden kişilerin çocukları en yakın mirasçı sayılmamaktadırlar.
Belirtilen süre içerisinde mirası reddetmeyen kişi kayıtsız şartsız mirası kabul etmiş bulunmaktadır. Belirtilen süre içerisinde mirası reddetmemiş kişi bakımından Türk Medeni Kanunu md. 605 gereğince “Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. Ölümü tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.” Buna göre mirasçı mirası hükmen reddetmiş sayılmaktadır.
Mirasın Reddi Halinde Vergi Borçlarının Alt Soya İntikali
Mirasın açık reddi halinde mirasçı hiçbir şekilde Vergi İdaresi tarafından vergi borçlarından sorumlu tutulamaz. Mirasın reddi geriye etkili olarak mirasçılık sıfatını kaldırmaktadır.
Mirasın reddi halinde, reddeden mirasçının payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi paylaştırılmaktadır. Eğer reddeden mirasçının altsoyu varsa, onun miras payı altsoyuna geçmektedir (TMK 611). Altsoyun da mirası reddetmesi durumunda, red payı diğer mirasçılara kalmaktadır. Dolayısıyla, reddeden mirasçının vergi borcu sorumluluğu da diğer mirasçılara veya altsoyuna geçmiş olmaktadır.
TMK md 611:
Yasal mirasçılardan biri mirası reddederse onun payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi, hak sahiplerine geçer.
Mirası reddeden atanmış mirasçının payı, miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufundan arzusunun başka türlü olduğu anlaşılmadıkça, mirasbırakanın en yakın yasal mirasçılarına kalır.
VERGİ CEZALARI VE CEZALARIN ŞAHSİLİĞİ
Cezaların şahsiliği ilkesi hukukumuzda cezaların herkesin kendi şahsına olduğunu ve kimsenin başkasının hareketinden sorumlu tutulamayacağını belirtmektedir. Cezaların şahsiliği ilkesi VUK md. 372’de düzenlenmektedir.
VUK md. 372: Ölüm halinde vergi cezası düşer.
Bu hükme göre, miras bırakanın ölümünden önce kesilmiş veya kesilecek olan vergi cezaları (usulsüzlük, özel usulsüzlük veya vergi ziyaı cezaları) mirasçılara intikal etmemektedir.
Mirasçılar, murisin borçlarından sorumludurlar fakat vergi cezalarından sorumlu değillerdir. Ezcümle mirasçılar murisin vergi borçlarından sorumluyken vergi cezalarından sorumlu değildir.
Cezaların şahsiliği ilkesi, murisin şahsına bağlı olan vergi cezaları ile sınırlıdır. Şayet muris limited şirket ortağı, kanuni temsilci veya tasfiye memuru gibi sıfatlarla tüzel kişilere ait vergi borçlarından sorumlu idiyse, bu vergi borçlarının cezaları tüzel kişiye ait olacağından, mirasçılar bu cezalardan da sorumlu olabilmektedirler.